ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ ۖ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
Sümme sevvahü ve nefeha fiyhi mir ruhıhı ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel efideh kaliylem ma teşkürun
Kelime
Anlamı
Kökü
ثُمَّ
sonra
سَوَّاهُ
ona biçim verdi
وَنَفَخَ
ve üfledi
فِيهِ
ona
مِنْ
-ndan
رُوحِهِ
kendi ruhu-
وَجَعَلَ
ve yarattı
لَكُمُ
sizin için
السَّمْعَ
kulak(lar)
وَالْأَبْصَارَ
ve gözler
وَالْأَفْئِدَةَ
ve gönüller
قَلِيلًا
ne kadar az
مَا
تَشْكُرُونَ
şükrediyorsunuz

  • Abdulbaki Gölpınarlı Abdulbaki Gölpınarlı:
    Sonra da onu tamamlamıştır, ona kabiliyet vermiştir ve ona rûhundan üfürmüştür ve size kulak, gözler ve gönüller halketmiştir; ne de az şükredersiniz.

  • Abdullah Parlıyan Abdullah Parlıyan:
    Sonra ona, yaratılış amacına uygun bir şekil verip, kendi ruhundan üfler ve böylece sizi hem işitme, hem görme melekeleri, hem de düşünce ve duyularla donatır. Buna rağmen, ne kadar da az şükrediyorsunuz.

  • Adem Uğur Adem Uğur:
    Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Ahmed Hulusi Ahmed Hulusi:
    Sonra onu (beyni, Esmâ mânâlarını açığa çıkaracak şekilde) tesviye etti (nöronların Esmâ özelliklerini açığa çıkartacak dalga boylarını değerlendirecek şekilde oluşturulması) ve onda kendi ruhundan nefhetti (nefh = üfleme içten dışadır; nefholan yani içten dışa yani beynin data boyutundan açığa çıkarılan Esmâ mânâlarının özellikleridir ki, varlık âlemindeki "Allâh’ın ruhu" diye işaret edilen de budur Allâhu âlem)... Sizin için sem’ (algılama), basarlar (gözler - görme) ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar - kalp nöronları) oluşturdu... Ne az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!

  • Ahmet Varol Ahmet Varol:
    Sonra onu düzenli bir şekle soktu ve içine kendi ruhundan üfledi. Size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Çok az şükrediyorsunuz!

  • Ali Bulaç Ali Bulaç:
    Sonra onu ’düzeltip bir biçime soktu’ ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

  • Ali Fikri Yavuz Ali Fikri Yavuz:
    Sonra Allah onu (şeklini) düzeltip tamamladı ve bizzat kendi kudretinden ona ruh koydu. Sizin için kulaklar, gözler, kalbler yarattı. (Allah’ın size verdiği nimetlere karşı), şükrünüz pek az!...

  • Bayraktar Bayraklı Bayraktar Bayraklı:
    Sonra ona güzel bir şekil verip kendi ruhundan üflemiştir. Size kulaklar, gözler ve kalpler vermiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Bekir Sadak Bekir Sadak:
    (7-9) Yarattgi her seyi guzel yaratan, insani baslangicta camurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayagi bir suyun ozunden yapan, sonra onu sekillendirip ruhundan ona ufleyen Allah’tir. Size kulaklar, gozler, kalbler verilmistir. Oyleyken, pek az sukrediyorsunuz.

  • Celal Yıldırım Celal Yıldırım:
    Sonra da düzeltip kılığına soktu ve kendi ruhundan ona üfledi de (böylece) size işiten kulaklar, gören gözler, anlayan kalbler var kıldı. Buna rağmen ne de az şükrediyorsunuz!

  • Cemal Külünkoğlu Cemal Külünkoğlu:
    (7-9) O, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratan ve (ilk) insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır. Sonra onun neslini bir nutfeden, hakir bir suyun özünden çoğaltandır. Sonra ona biçim verip, kendi ruhundan üfleyen ve sizin için kulaklar, gözler ve kalpler (gönüller) yaratandır. (Buna rağmen) ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • Diyanet İşleri Diyanet İşleri:
    Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Diyanet Vakfı Diyanet Vakfı:
    Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Edip Yüksel Edip Yüksel:
    Sonra onu biçimlendirip ona ruhundan üfledi. Size işitme ve görme yeteneği ile beyinler verdi; siz pek seyrek şükrediyorsunuz.

  • Elmalılı Hamdi Yazır Elmalılı Hamdi Yazır:
    Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!

  • Fizil-al il Kuran Fizil-al il Kuran:
    Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • Gültekin Onan Gültekin Onan:
    Sonra onu ’düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve yürekler (efideh) var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

  • Harun Yıldırım Harun Yıldırım:
    Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Hasan Basri Çantay Hasan Basri Çantay:
    Sonra onu düzeltib tamamladı. İçine ruuhundan üfürdü. Sizin için kulaklar, gözler, gönüller yaratdı. Ne az şükredersiniz?

  • Hayrat Neşriyat Hayrat Neşriyat:
    Sonra onu (insan sûretinde) düzeltip içine kendi (yarattığı) rûhundan üfledi; hem sizin için kulaklar, gözler ve kalbler yaptı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • İbn-i Kesir İbn-i Kesir:
    Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ruhundan ona üflemiştir. Size de kulaklar, gözler ve kalbler vermiştir. Ne de az şükrediyorsunuz.

  • İlyas Yorulmaz İlyas Yorulmaz:
    Sonra insanın şeklini tamamlamış, sonra kendi canlılığından (ruhundan) ona can vermiş, sonra size kulak, göz ve kalp var etmiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • İskender Ali Mihr İskender Ali Mihr:
    Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

  • Kadri Çelik Kadri Çelik:
    Sonra da onu düzeltip bir biçime sokmuş ve ona ruhundan üflemiştir. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etmiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • Muhammed Esed Muhammed Esed:
    sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır, (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz!

  • Mustafa İslamoğlu Mustafa İslamoğlu:
    Daha sonra onu yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarak Kendi ruhundan üflemiştir; derken sizi hem işitme ve görme, hem de duygu ve düşünce yetenekleriyle donatmıştır: ne kadar da azınız şükrediyor.

  • Ömer Nasuhi Bilmen Ömer Nasuhi Bilmen:
    Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfürdü ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönülleri yarattı. Pek az şükredersiniz.

  • Ömer Öngüt Ömer Öngüt:
    Sonra onu düzeltip tamamladı. İçine ruhundan üfürdü. Sizin için kulaklar, gözler, gönüller verdi. Ne az şükrediyorsunuz!

  • Sadık Türkmen Sadık Türkmen:
    Sonra onu şekillendirdi ve (insanlar için yarattığı) ruhtan üfledi (ruhlarını bedenlerine giydirdi). Sizin için kulaklar (işitme özelliği), gözler (görme özelliği) ve kalpler (duygusal zekalar) var etti. Ne de az şükrediyorsunuz!

  • Seyyid Kutub Seyyid Kutub:
    Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • Suat Yıldırım Suat Yıldırım:
    Sonra ona en uygun şeklini verdi, ona ruhundan üfledi. Size kulaklar, gözler, gönüller verdi. Ne az şükrediyorsunuz!

  • Süleyman Ateş Süleyman Ateş:
    Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi. Ve sizin için kulak(lar), gözler ve gönüller yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

  • Şaban Piriş Şaban Piriş:
    Sonra ona şekil verip, canlandırdı. Size kulak, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

  • Tefhim-ul Kur'an Tefhim-ul Kur'an:
    Sonra da onu ’düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

  • Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Nuri Öztürk:
    Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!

  • Yusuf Ali (İngilizce) Yusuf Ali (İngilizce):
    But He fashioned him in due proportion, and breathed into him something of His spirit. And He gave you (the faculties of) hearing and sight and feeling (and understanding): little thanks do ye give!