Abdulbaki GölpınarlıAbdulbaki Gölpınarlı:
Ve gerçekten de ben, onları, sen yarlıgayasın, suçlarını örtesin diye ne vakit çağırdıysam parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar ve elbiselerine büründüler ve ısrâr ettiler ve ululandıkça ululanmaya kalkıştılar.
Abdullah ParlıyanAbdullah Parlıyan:
Gerçekten de günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Adem UğurAdem Uğur:
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Ahmed HulusiAhmed Hulusi:
"Muhakkak ki ben onları, senin mağfiretine davet ettikçe, parmaklarını kulaklarının içine tıkadılar, elbiselerine büründüler, (inançlarında) ısrar ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler."
Ahmet VarolAhmet Varol:
Ben, senin kendilerini bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini üzerlerine çektiler, (küfürlerinde) direndiler ve büyüklük tasladıkça tasladılar.
Ali BulaçAli Bulaç:
"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.’
Ali Fikri YavuzAli Fikri Yavuz:
Doğrusu ben, onları senin bağışlaman için her dâvet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerine büründüler (ki beni görmesinler, küfürde) ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.
Bayraktar BayraklıBayraktar Bayraklı:
“Ey Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz tevhid inancına davet ettim. Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Her ne zaman onları senin bağışlamana çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına çektiler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler. Sonra ben onları açıkça çağırdım. Sonra onlara davetimi hem açık ilân ettim, hem de gizlice. Özel olarak kendileriyle konuştum.”
Bekir SadakBekir Sadak:
«Dogrusu ben Senin onlari bagislaman icin kendilerini her cagirisimda, parmaklarini kulaklarina tikadilar, elbiselerine burunduler, direndiler, buyuklendikce buyuklendiler.»
Celal YıldırımCelal Yıldırım:
Hakikat ben, onları bağışlaman için ne kadar ,dâvet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine örtünüp duymazlıktan geldiler ; (inkârda) İsrar edip büyüklük tasladıkça, tasladılar.
Cemal KülünkoğluCemal Külünkoğlu:
“Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, (hakka karşı) direndiler, büyük bir kibir gösterdiler.”
Diyanet İşleriDiyanet İşleri:
"Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler."
Diyanet VakfıDiyanet Vakfı:
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Edip YükselEdip Yüksel:
"Her ne zaman senin onları bağışlaman için onları çağırdıysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına örttüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler."
Elmalılı Hamdi YazırElmalılı Hamdi Yazır:
«Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.»
Fizil-al il KuranFizil-al il Kuran:
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Gültekin OnanGültekin Onan:
"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip direttiler."
Harun YıldırımHarun Yıldırım:
"Doğrusu onları bağışlaman için her davet edişimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler; ısrar ettiler, küstahlık edip direttiler."
Hasan Basri ÇantayHasan Basri Çantay:
«Hakıykat ben, Senin kendilerini yarlığaman için, onları ne zaman da’vet etdiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler ayak dirediler, büyüklük tasladılar da tasladılar».
Hayrat NeşriyatHayrat Neşriyat:
`Ve doğrusu ben, onlara mağfiret etmen için kendilerini ne zaman (îmân etmeye)da`vet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, (inkârlarında da) ısrâr ettiler ve büyüklük tasladıkça tasladılar.`
İbn-i Kesirİbn-i Kesir:
Doğrusu ben; Senin onları bağışlaman için kendilerini davet ettiğim her seferinde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.
İlyas Yorulmazİlyas Yorulmaz:
Halbuki benim onları her davet edişim, onların günahlarını senin bağışlaman içindi. Fakat onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerini başlarına çektiler, inkarda direndiler ve doğrulara karşı büyüklendiler. "
İskender Ali Mihrİskender Ali Mihr:
Ve muhakkak ki benim onları, Senin mağfiret etmen için her davet edişimde, (duymamak için) parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve (görmemek için) elbiselerine büründüler ve (bu davranışlarında) ısrar ettiler ve kibirlenerek büyüklük tasladılar.
Kadri ÇelikKadri Çelik:
"Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler ve kibirlendikçe kibirlendiler."
Muhammed EsedMuhammed Esed:
Ve doğrusu, onlara bağışlayıcılığını göstereceğin ümidiyle ne zaman çağrıda bulunduysam parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (günahkarlık) giysilerine büründüler, daha fazla inada kapıldılar ve boş gururlarında (daha da) azgınlaştılar.
Mustafa İslamoğluMustafa İslamoğlu:
Senin bağışına layık olmaları için onları davet ettiğim her seferinde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, gözlerini (hakikate) kapadılar, (inkarda) direndiler, büyüklendiler de büyüklendiler...
Ömer Nasuhi BilmenÖmer Nasuhi Bilmen:
(7-8) «Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler. Sonra muhakkak ki ben onları, apaçık dâvet ettim.»
Ömer ÖngütÖmer Öngüt:
"Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için ne kadar dâvet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. "
Sadık TürkmenSadık Türkmen:
Doğrusu ben onları, kendilerini affedip bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, giysilerine büründüler ve direndiler. Büyüklendikçe büyüklendiler!
Seyyid KutubSeyyid Kutub:
Doğrusu ben senin onları bağışlaman için kendilerini her çağrışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler.
Suat YıldırımSuat Yıldırım:
Her ne zaman, onları bağışlaman için çağırdıysam, onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. Esvaplarıyla örtündüler, direttiler ve çok kibirlendiler.
Süleyman AteşSüleyman Ateş:
"Günâhlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar da’vet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok böbürlendiler."
Şaban PirişŞaban Piriş:
Ben, onları senin bağışlaman için her ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkayıp, elbiselerini başlarına bürüdüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.
Tefhim-ul Kur'anTefhim-ul Kur'an:
«Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip direttiler.»
Yaşar Nuri ÖztürkYaşar Nuri Öztürk:
"Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler."
Yusuf Ali (İngilizce)Yusuf Ali (İngilizce):
"And every time I have called to them, that Thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance.